30 Temmuz 2016 Cumartesi

Kendi uyanışınızı kendiniz yapın!

Hakan Mengüç, Türkiye’nin kişisel gelişim ve koçluk alanında takip edilen bir numaralı ismi. Uyanışının merak ederek başladığını anlatan Mengüç, “Yapmaya çalıştığım, kişilerin benim hikayemi duyduğunda benim onların arkasında olduğumu hissetmeleri. Bunu hissettiklerine onlara bir güç geliyor. ‘Bana benzer olaylar yaşamış. Ben de yapabilirim’ diye düşünüyorlar” dedi
***
İnsanların içindeki potansiyeli fark ederek enerjilerini doğru şekilde kullanmasına yardımcı olan Yaşam Koçu ve psikanalist Hakan Mengüç, “İnsanlar bilmediğine karşı. Ben de öyle yetiştim ama, karşı olduğun bir şeyi aşıp ondan zevk aldığında o zaman bu güzel bir şeymiş diyorsunuz. Kalıbınızdan gittikçe çıkmaya çalışıyorsunuz” dedi. İnsanların daha önceden korktuğu ama artık spritüel konuları merak etmeye başladığı belirten Mengüç, bunun sebebini ise şöyle açıkladı: “Diğer bütün yöntemleri deneyip bir sonuç alamadılar. Bu alanlara yöneldiler.”  İnsanların değişebileceğine inandığını söyleyen Mengüç, “ben en dibi yaşadım ve değiştim. İstediğiniz her şeyi başarabilirsiniz. Sadece sizi ona inandırmamışlar” diye konuştu.

Sizce insanlar neden mutsuz?
Mutsuzluğun birçok sebebi var. Birinci olarak hayatta amaçları yok. Bir hayat amacın yoksa sabah neden kalkıyorsun ki? Kişinin temel bir amacı yoksa boşluk hisseder. İkinci neden de genelde ilişkilerdir. Erkekler genelde amaçları olmadığından mutsuz oluyorlar. Kadınlar da genelde erkeklerden dolayı mutsuz oluyorlar.

TAŞLARI ATIN, ANI YAŞAYIN
Anı yaşa söylemi hayatın içinde insanların ağızlarından düşürmediği bir cümle. Ama ne kadar anı yaşayabiliyoruz?
Geçmişe çok takılıyoruz. Anı yaşamak o kadar da kolay bir şey değil ama. Anı yaşa demekle olmuyor. Sırt çantası düşünün. Geçmişte yaşadığımız her olayı bir taş olarak düşünürsek, onları sırt çantamıza atıyoruz. Ve onları boşu boşuna taşıyoruz. Ve siz sırtınızda 30 tane taş varken sahilde yürümenin tadını çıkaramazsınız. Anı yaşayamazsınız. Çünkü sırtınızda taşlar vardır, ve siz o ağırlığı düşünürsünüz. O taşları atmadan anı yaşayamazsınız. İlk önce taşlarınızı atmalısınız.
Taşları nasıl atabiliriz?
Terapi yolları vardır. Bilinçaltında bazı olayları temizleme, rahatlama yöntemleri var. Terapilere atılabilir. Zen’in iki kolu vardır. Şuanda kalmak üzerine çalışır. Mesela çay seremonileri vardır. Biz hep gelecek odaklı yetiştiriliyoruz. Zen eğitimlerinde, ben de geçmişte aldım. Mesela bir çay geliyor. Kimse konuşmuyor. Çayın sıcaklığını hissediyorsunuz, buharını izliyorsunuz. İçerken boğazından geçişini, midenden geçişini her şeyi hissediyorsun. Bu size tekrardan hissetmeyi öğretiyor. Hayatında bunu hiç tatmamış birine anlatamazsınız.
İNSANLAR BİLMEDİĞİ ŞEYE DÜŞMANDIR
İnsanlar spirütüel konulara niçin bu kadar mesafeli? Günümüzde bu mesafe biraz daha kırıldı. Bunun sebebi insanların mutsuzluklarına çözüp arayıp bulamaması ve en son olarak spirütüle yönelmesi olabilir mi?
İnsanlar neden yabancı? Çok güzel bir söz var. İnsan, bilmediği şeye düşmandır. Bu bilinçaltının ilk kuralıdır. Yeni bilgileri kendine kapatır. Çünkü yeni bilgi, risk demektir. Tehlike de barındırabilir. Dikkat edin, Dünya’nın her yerinde din de bile böyledir. Mesela ‘ben çok iyi müslümanım’ diyip, Kuran’ı okumayan insanlar var.  Çünkü insanlar genelde onlara ne aktarılıyorsa, o aktarılanla hayatına devam ediyor. Yeni bir bilgi öğrenmek istemiyor.  O yüzden spirütüele kapalı. Çünkü aileden, çevreden bunu görmemiş. Ama birgün öyle bir noktaya geliyor ki, acı eşiği dediğimiz. O zaman ilgi duymaya başlıyor. Karşı olduğunuz bir şeyi aşıp, ondan zevk almaya başladığınızda o zaman bu güzel bir şeymiş diyorsunuz. Kabuğunuzdan gittikçe çıkmaya çalışıyorsunuz.
İnsanlar daha önceden korktukları şeyi artık merak ediyorlar. Kabuklarını kırdılar. Merakın sebebi sizce ne?
Çünkü, diğer bütün yöntemleri deneyip bir sonuç alamadılar. Bu alanlara yöneldiler. Bu alanda tabiki tehlikeli. Bilen var, bilmeyen var, biliyorum diyen var… Bunun ayrımını insanlar normalde yapamaz. Ama mevcut yöntemler insanlara bir fayda sağlamadığı için.
İnsanlar ne zaman değişir?
İnsanlar normalde değişimi sevmezler ama bir gün gelir değişirler. Bununla ilgili güzel bir hikaye anlatayım sizlere: Birgün bir köpek inliyormuş. Yoldan geçen adam da sahibine bu köpek neden inliyor diye sormuş. Sahibi de çünkü bir çivinin üstünde oturuyor demiş. Adam, köpeğin neden kalkmadığını sormuş. Sahibi de, demekki yeterince acıtmıyor diye cevap vermiş. İşte biz de yeterince acı çektiğimiz zaman değişiyoruz.

‘BENCE EN İYİ YAŞAM KOÇU…’
Herkesin yaşam koçuna ihtiyacı var mı?
Bence en iyi yaşam koçu, insanın en samimi arkadaşlarıdır. Onu tüm kusurlarına rağmen seven ve yanında olan kişidir yaşam koçu. Ama arkadaşları dahi ona bir şekilde çözüm bulamıyorsa bir profesyonelden yardım almasını öneririm. Ama ben herkesin yaşam koçuna ihtiyacı olması gerektiğini düşünmüyorum. Ağır travmaları yoksa şayet. Ama vakti ve imkanı varsa tabiki, yaşam koçunun olmasının hiçbir zamanı olmaz.
Peki siz mutsuz olduğunuz zaman?
Ben şunu kabul ediyorum. Bu hayat, inişli çıkışlı. Biz hep kafamızda çok güzel tablolar hayal ediyoruz. Beyaz atlı prens gelecek. Herşey çok güzel olacak gibi. İlk önce şunu kabul etmeliyiz. Hayat hep inişli çıkışlıdır. Mutsuz da olabilirim, kötü bir haber de alabilirim. Benim kontrolümde değil ki. Çok sevdiğim birini kaybedebilirim. Önemli olan benim bu olaya ne tepki verdiğim, nasıl yorumladığım. Ben olayları olumlu yorumlama konusunda eğittim kendimi. O yüzden insanlar kadar belki mutsuz olmuyorum. Biz de bunu öğretiyoruz zaten. Şöyle bir şey söyleyeyim. Birinin ayağı takılır, küfretmeye başlar herkese. Diğerinin ayağı takılır, derki ben şunu biraz kenara ittireyim, başkasının ayağı takılmasın der. Sonrasında da birçok insana yardımcı oldum diye düşünür ve mutlu olur. İkisi de aynı olayı yaşamıştır. Yorumlama biçimi sizin ne hissedeceğinizi belirler. Yaşadığın olay değil; yaşadığın olaya verdiğin anlam hissinizi oluşturur. Biz yorumlamaya öğretiyoruz.
Bu yöndeki uyanışınız nasıl oldu?
 Uyanışım merak ederek başladı. Sonra okumaya başlıyorsun. Kendi sorunların olacak bir kere. Sorunun yoksa aramıyorsun bu tip çözümler. Benim sorunların vardı. İnsanlarla iletişime korkuyordum. Mesela üniversitede hoca sahneye çıkardı bir konuşma yapmamı istedi. Orada heyecandan ölecektim. Halbuki 20 kişi var ve tanıyorum o kişileri. Elim ayağım titredi. Sonra dedim ki: Ne oluyoruz? Sonra bir yolculuk başladı, ve yolculuk hiç bitmiyor… Şimdi bin kişinin karşısında bir kişiyle konuşuyormuşum gibi konuşabiliyorum. Ama bunu neden zevkle ve inanarak anlatabiliyorum biliyor musunuz? Çünkü, ben en dibi yaşadım ve değiştim. Bu yüzden insanların da değişebileceğine inanıyorum. İstediğiniz her şeyi başarabilirsiniz. Sadece sizi ona inandırmamışlar.
Yapmaya çalıştığım; kişilerin benim hikayemi duyduğunda benim onların arkasında olduğumu hissetmeleri önemli. Bunu hissettiklerinde onlara bir güç geliyor. ‘Bana benzer olaylar yaşamış. Ben de yapabilirim’ diye düşünüyorlar.

Mutluluğun formülünü yazmıştınız. Mutlu olmak kolay mı?
Aslında çok zor değil. Ama biz işleri çok karmaşıklaştırıyoruz. Doğru soru mutlu muyum, değil miyim değil; huzurlu muyum sorusu olmalı. Çünkü mutluluk bir koşula bağlı. Ama huzur genele yayılmış bir şeydir. Zihin, ruh hali durumudur. Neyle karşılaşırsanız karşılaşın, vardır bir hayır dersiniz.
Huzurlu musunuz? 
Huzurluyum.
Ney üflemeye nasıl başladınız?
Küçük yaşlarda tasavvufla ilgilenmeye başladım. Tasavvufla ilgilenmek Ney’i öğrenmemi de sağladı. Ney’in, insanı dinlendirici, insanın ruhunu dinginleştiren bir şey.  O yüzden çok seviyorum, hergün de üflüyorum.
İnsanlar hipnoz olmaktan neden korkuyor?
İki sebepten; ilki, kontrolü bir başkasına vermek istemiyorlar. Bu çok önemli bir şeydir. Diğeri ise bilinçaltından ne çıkacak diye korkuyorlar. Yine aynı şeye geliyoruz aslında. Bilmediğimizden korkuyoruz.  Hipnoz bize televizyonda anlatıldığı gibi değil. Bir çeşit meditasyon. Meditasyonun farklı bir versiyonu. Hipnoz, hayatın içinde de var. Konuşurken birbirimizi hipnoz edebiliyoruz.  En büyük hipnoz televizyon. Saatlerce bir insanı karşısında tutuyor.
Merakla beklenen kitabınız ne zaman çıkıyor?
Ekim’de çıkacak. İlişkilerde yaşanan bütün problemleri anlatan bir kitap olacak. Uzmanlık alanlarımdan biridir. Aşk acısı neden çekeriz, nasıl unuturuz, aşk acısının yararları var mıdır, Kaçan kovalanır mı, neden sevmediğimiz halde ilişkimizi bitiremiyoruz… Bütün bu konuları anlatacağım.
Şansa inanır mısınız?
Şans, fırsatlarla hazırlıklı olarak karşılaşmaktır.
   
(Antalya Life 82.sayıdan)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder